İslam Dini, son ilahi dindir. Sadece dillerde, gönüllerde ve vicdanlarda değil toplum ve bireyin bütün hayatında bir bütün olarak uygulanmasını Yüce Allah emretmektedir. Çünkü İslam dini, hem itikadı, hem hukuki, hem ameli ve hem de ahlakı hükümleri olan bir dindir. Allah’a ve O’nun Peygamberlerine, Meleklerine, Kitaplarına, Kadere ve Ahret Gününe kalbimizle olan imanımız, önce dilimizde, sonra işlerimizde ve daha sonra da eylem ve hareketlerimizde ortaya çıkacak ve hayatımızın her anında belirtisini gösterecektir. Çünkü İslam Dini, bütün emir ve yasaklarıyla bir hayat dinidir. Temeli iman, hedefi de Salih amel ve güzel ahlaktır.
Hakiki manada iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlar ile amel etmekten oluşan bir bütündür. (İbn Mace, Sünne, 9.) Allah’a iman, O’nun varlığını, birliğini, eşi, benzeri, ortağı ve dengi hiçbir varlığın olmadığını bilerek tasdik etmek, bu bilgiyi ikrar etmek ve bu doğrultuda yaşamaktır. Kısaca iman; marifet-tasdik, ikrar ve amel boyutlarından müteşekkildir. (Hadislerle İslam, 1/ 505)
İmanın üçüncü boyutu, imanın gereği ile amel etmektir. Allah’ın inancının gönüllerde kök salabilmesi ve hayatın her alanına yansıyabilmesi, onun gereğince yaşanmasına bağlıdır.
Bir Sahabe Peygamber (sav) Efendimize gelerek:
“Nelerin kendisini cehennemden kurtaracağını ve cennete koyacağını sorar”. Peygamber (sav) ona:
“Allah’a şirk koşmadan ibadet etmeye devam et, farz namazlarını kıl, farz olan zekâtı ver, Ramazan orucunu tut, insanların sana davranmasını istediğin şekilde onlara davran, insanların sana davranmasını istemediğin şekilde onlara davranmayı terk et”, diyerek ona öğüt vermesi, Allah’a imanın gönülde başlayıp bütün bedene yayılan ve fiiliyata dökülen bir inanç olduğunun göstergesidir. (Hadislerle İslam, 1/ 511.)
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar?” (29/Ankebut su,2)
“Bedeviler“İman ettik.” Dediler. (Onlara) şunu söyle: Henüz iman kalplerinize yerleşmediğine göre “Hayır iman etmediniz, siz İslâm olduk deyin. ” Hucurât Su. 49/14.
Siz iman etmediniz, Çünkü iman yalnız dil ile ikrardan ibaret değildir, kalp ile tasdik etmek de gereklidir. İmanın gereğini yerine getirmek ve Salih amellerle onu yaşamak gerekmektedir.
“Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz. Şahsin görünür rütbe-i aklı eserinde.” (Ziya Paşa)
İman söz vermek, amel ise verdiği sözü yerine getirmektir. İman; kökü kalpte; dalları ise, insanın davranışları olarak dışarıda yani hayatta olan bir tevhit ağacıdır.
“İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah’a ve ahret gününe iman ettik derler, oysa onlar iman etmiş değillerdir.” (Bakara Su.2/8)
“Ey Peygamber! Kalpleri iman etmedikleri hâlde ağızlarıyla iman ettik diyenler ve Yahudilerden küfür içinde koşuşturanlar seni üzmesin…” (Mâide Su. 5/41).
İman bir defa olup biten bir hâdise değil, sürekli yaşanan bir hâldir. Bu yüzden devamlılık ister, tecdidi, yenilemeyi gerektirir. Çünkü zaman içinde onu zayıflatan unsurlar devreye girer; iman yenilenmezse bir süre sonra yerini küfre bırakabilir. Bu yüzden Allah (cc), “Ey İman edenler! İman edin.” (Nisa Su, 4/136) buyurmakla imanda sürekliliği sağlamanın gerekliliğine işaret etmektedir.
“İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar.”(Keşfü’l-Hafa, 2:3:12)
Muhabbet imanın gereklerinden biridir. Bu hem Allah’a iman hususunda hem de diğer iman edilmesi gerekli hususlarda böyledir. “İnsanlardan kimileri vardır ki, başka şeyleri Allah’a denk tutar ve Allah’ı sever gibi onları severler. İman edenler ise en çok Allah’ı severler.” (Bakara Su, 2/165) âyeti imanla sevgi arasında var olan bağı vurgulamaktadır.
Şu hadisler de tahkiki imanda sevginin ne derece önemli olduğunu bizlere açıkça göstermektedir:
“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin olsun ki bir kimse beni ailesinden ve çocuklarından daha çok sevmedikçe iman etmiş olmaz.” Buhari, İman 8.
“Kimde şu üç haslet varsa o kimse bunlarla imanın tadını tadar; Allah ve Resûlü’nü her şeyden daha çok sevmek, sevdiğini Allah için sevmek ve iman ettikten sonra küfre dönmeyi ateşe atılmaktan daha kötü görmek.” (Buhari, İman 9)
“Varlığım elinde olan Allah’a yemin olsun ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olamazsınız.” Ebu Davut, Edep, 130.
“Allah’a ve Resûlü’ne iman eden, sonra hiçbir zaman şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat eden kimseler ancak hakkıyla iman edenlerdir. İmanlarında sadık, samimi olanlar işte bunlardır.” Hucurât Su, 49/15.
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” Bakara su. 277. Önce iman “İman edenler” sonra salih amel “İyi iş yapanlar” zikredilmiştir. İman etmek salih amel yapmayı gerektirir.
Bu ayette zikredilen Allah’a ve Resulü’ne iman, itikadı; şüpheye düşmeme, itikadın kesin olması gerektiğini, yani tasdiki; mal ve canla cihat etme de teslimiyeti anlatmaktadır. Yine,
“Ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar teslim olmuşlardır.” (Neml Su, 27/81) âyeti ile “Rab olarak Allah’a, din olarak İslam’a, nebi olarak da Muhammed’e (s.a.s.) razı olanlar imanın tadını tatmıştır.” (Müslim, İman 56) hadisi de hakiki imanda, tasdik ile birlikte bir teslimiyetin ve razı olmanın da var olması gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Sizden biri içiyle dışıyla Müslüman olursa, yaptığı her bir hayır en az on mislinden yedi yüz misline kadar sevabıyla yazılır. Bu durum, Allah’a kavuşuncaya kadar böyle devam eder.” Buhari, İman,31; Müslim, İman 205.
Kur’an-i Kerim’de tam 52 yerde iman ile salih amel beraber (peş peşe) zikredilmektedir. İman ile amel arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu ilişkiye dikkat çekmek için 52 yerde yan yana zikredilmiş, müminlerin sağlam bir imandan sonra salih amel işlemeleri ısrarla istenilmiştir. Çünkü iman kalp alanından eylem ve hareket alanına çıkmayınca meyvesiz bir ağaca benzer.
İman ile amel arasında çok sıkı bir ilişki vardır ve ikisi bir kişide bulunursa ecri de büyük olur.
İman cennete girmeye vesile, salih amel de cehennemden kurtuluşa vesiledir. İman amelin kabul olma şartıdır. Salih amel de imanın kemalinin işaretidir. Ayrılmaz iki önemli hazinemizdirler.
“Ayetlerimizi ve ahretteki kavuşmayı asılsız sayıp inkâr edenlerin amelleri hepten boşa çıkmıştır. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası değildir.” A’raf su.7/147.
“İman edip güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz böyle güzel işler yapanların mükâfatlarını asla zayi etmeyiz.” Kehf su.18/30.
“Her ne istersen öğren, bildiğin ile amel edene kadar Allah Teâlâ sana hiç fayda sağlamayacak, mükafatını göremeyeceksin.”
Salih amel, Kuran’da iman anlamında, küfür kelimesinin zıddı olarak kullanılmaktadır: Bir ameli salih kılan şey, yalnızca onun sonucu değildir, onun arkasındaki “niyet”tir. Bu nedenle, bir amelin salih olması, imana bitişik olup şirk ve riyadan uzak, iyi bir niyet ve ihlâsla yapılması, amelin İslam’a uygun olması, sırf Allah rızası gözetilerek yapılmış olması gerekir.
İbadet, sadece namaz ve Allah’ı zikretmekten ibaret değildir. Rabbin rızasını talep, O’nun emrini yerine getirmek için yapılan her sâlih amel bir ibadettir.
“Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Ve kim de salih amel işlerse, kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar” (Rum su, 30.44).
Bir amelin salih olabilmesi için ameli işleyen kimsenin mümin olması, şirk ve gösterişten uzak durması, ameli iyi bir niyet ve ihlâsla yapması ve amelin İslam’ın prensipleriyle çatışmaması gerekir. İnanmayan bir insanın yaptığı güzel, faydalı, işler “Salih amel” kapsamında değerlendirilemez. Çünkü amelin sıhhati için imanın gerekli olduğunu Yüce Kitabımız Kur’an şöyle ifade etmektedir:
“Kim iman (esaslarını)inkâr ederse o kimsenin ameli boşa gider” Maide su,5/5.
Yüce Allah inkâr edenlerin amellerini fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle ve seraba benzetmektedir. Mümin olmayanlar, kıyamet gününde yaptıklarından hiçbir şey elde edemeyeceklerdir:
“Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahrette) yararını görmezler. İşte bu derin sapıklıktır.” İbrahim su. 14.18.
Ayet, açıkca iman olmadan yapılan iyi işlerin kabul olmayacağını kesin olarak ifade etmektedir. Ancak salih amelleri eksik olsa bile kişi mümin olabilir.
“Kim cehd ederse (çaba gösterirse), yalnızca kendi nefsi için cehd etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.” (Ankebut su, 29. 6) buyurmaktadır.
Yüce Allah’ın sevdiği hakiki mümin olmak için yalnız iman etmek yeterli değildir. İman ile birlikte ibadet etmek, Allah’a kulluk etmek, güzel ahlaka sahip olmak ve salih ameller yapmak gerekir. İbadet ve kulluk, mümin olmanın göstergesidir. Kalplerdeki iman ışığının sönmemesi için ibadet gereklidir. Kulluğunu yerine getirmeyen, salih ameller yapmayan kimselerin kalbindeki iman yavaş yavaş zayıflar. Allah korusun zaman geçtikçe de bir gün sönebilir. Bu da en büyük zarardır.
İman edip salih amel işleyen, hakkı ve sabrı insanlara tavsiye eden insan ziyana uğramaktan kurtulur. Asr suresinde şöyle buyrulmaktadır:
“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de Salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir) (Asr su,103/1-3) anlamındaki âyet bu gerçeği ifade etmektedir.
Ayrıca salih amel işlemeden ahrete gidenlerin dünyaya dönüp salih amel işlemek için yalvaracakları Kuran’da şöyle ifade edilmektedir:
“Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” Fatır su,35.37.
Zeyd oğlu Usame (ra) dan: Resulullah (sav)’in şunu anlattığını işittim : “Kıyamet günü bir adam getirilip ateşe atılır. Burada bağırsakları dışarıya fırlamış olarak değirmende merkebin döndüğü gibi bağırsaklara bağlı olarak döner durur. Ateşe atılmış olanlar oraya toplanarak:
- Be adam sana ne oldu, sen bizlere iyiliği emredip kötülükten nehiy etmiyor muydun? diye sorarlar. O da :
- Evet, size iyiliği emrediyordum fakat kendim bunu yapmıyordum. Kötülükten insanları nehyediyordum ama kendim bu kötülüğü yapıyordum,”diye cevap verir. Buhari, 7./3065.
Abdullah İbni Amr (ra) dan. Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Başkalarına acıyın ki, size de acınsın. Affedin ki, sizin de günahlarınız affedilsin. Yazıklar olsun doğru sözü ve nasihati işitip de kabul etmeyenlere ve gereğini yapmayanlara Yazıklar olsun! Doğruyu bildikleri halde onunla amel etmeyenlere ve ihmalkâr olanlara.” Et-Terğib : 4/.464. –c.Sağır: 1/538. – A.Hanbel : 2 / 165.219.
“Kişinin aklı, nitelikleri ve yaptıkları eserlerinden anlaşılır; o ne kadar da kendini övse beyhudedir.
Salih amel imanı kuvvetlendirir, günahlar ise imanın kemalini engeller zayıflatır, zamanla da bitirir.
Peygamber (sav) Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor:
“ Zina eden kimse, zina yaptığı sırada mümin olarak zina yapmaz. Hırsız kimse çaldığı sırada mümin olarak hırsızlık yapmaz. İçki içen kimse, içki içtiği sırada mümin olduğu halde içki içmez… İnsanların nazarında kıymetli olan bir şeyi mümin olarak yağmalamaz.” Buhari, Mezalim, 30, Hudud,1; Müslim, İman,100. Ebu Davut, Sünnet,16; Tirmizi, İman, 11; Nesai, Sarık, 1.
Zina yapan, hırsızlık yapan ve içki içen kimselerin bu işleri yaparken “Kamil mümin olarak bu günahları yapmazlar” şeklinde anlaşılmalıdır. Bu kötü fiiller etkiler imanın kemalini etkiler.
“Müminler ancak onlardır ki, Allah anıldığı zaman yürekleri titrer. Allah’ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman bu, onların imanını artırır (kuvvetlendirir). Onlar yalnız Rablerine dayanır ve güvenirler.” Enfal su. 8/2.3.
Muaz b. Cebel (ra) Peygamber (sav) Efendimize, “İmanın en üstün derecesi nedir?” diye sorunca, Peygamber (sav) Efendimiz ona şu cevabı verir:
“İnsanları Allah için sevip, onlara Allah için buğzettiğinde, dilini Allah’ı zikirde kullandığında (imanın en üstün derecesine ulaşmış olursun).” Buyurmuştur. Bunun üzerine Muaz b. Cebel: “Hangi hallerde iman daha muteber olur” diye sorunca, Peygamber (sav) Efendimiz:
“ Kendin için istediğini insanlar için de istediğin, kendin için istemediğini onlar için de istemediğin zaman” diyerek cevap vermiştir. İbn Hanbel, V, 248. (Hadislerle İslam, 1/ 513).
İslam dininde iman, ibadet ve ahlâk bir bütünlük arz etmektedir. Bunları birbirinden tamamen ayırmak mümkün değildir. İman ve ibadet insanı güzel ahlâka götürmek için vardır. Şayet günümüz insanlarından bazıları, ahlâken mükemmel insan değillerse o halde iman ve ibadetlerini gözden geçirip ibadetlerini Yüce Allah’ın istediği ihlâsla ve samimi bir şekilde yapmaya gayret göstermelidirler. Ne mutlu iman edip Salih amel işleyen bahtiyar müminlere..
Yorum Yazın